Çorlu Hakkında Genel Bilgiler…
Tekirdağ’ın 37 km. kuzeydoğusunda yer alan Çorlu, doğusundan İstanbul’un Silivri ilçesiyle, kuzeyden Tekirdağ’ın Çerkezköy ve Saray ilçeleriyle, güneyden yine Tekirdağ’ın Marmara Ereğlisi ilçesi ile çevrilidir., İlçenin güneybatısında Tekirdağ merkez ilçe, batısında Muratlı ilçesi ve nihayetinde kuzeybatı yönünde Kırklareli’nin Lüleburgaz ilçesi yer almaktadır. Ayrıca Çorlu’nun güneyinde, Tekirdağ ve Marmara Ereğlisi kıyılarının arasına konumlanmış Marmara Denizi’ne kısa bir kıyı bandı da bulunmaktadır.
Çorlu topraklarının büyük bölümü Ergene havzasının doğusunu oluşturan ve Yıldız Dağları’nın denize doğru yumuşayan peneplen tepelerince bölünmüş alüvyal ovalardır. Deniz seviyesinden 183 mt yükseklikte kurulu ilçenin toprak büyüklüğü 949 km2’dir.
Karadeniz’e ve Marmara Denizi’ne yakın, ikisi arasında bir geçiş bölgesinde kurulu olması iklim karakterini belirler. Kışlar sert Karadeniz ikliminin karakteristik özelliklerini gösterir. Kuvvetli poyraz rüzgarlarına açık, soğuk ve sert bir kış hüküm sürer. Yazları ise Marmara üzerinden gelen lodoslar ile kuru ve sıcak bir hava bölgeye hakimdir.
Bu genel özelliklere karşılık Trakya’nın yıllık yağış bakımından en fakir bölgelerinden birisi olduğunu dile getirmeliyiz. Uzun yıllara ait verilerden elde edilen sonuca göre yıllık yağış ortalaması sadece 545 kg/m2’dir. Buna karşılık, Ergene havzasının potansiyelinden sebep Trakya’nın en zengin yer altı su kaynaklarının üzerinde olduğunu söylemek yerinde olacaktır. Gel gelelim; sanayi, tarım ve kentsel ihtiyaçlar için yer altı sularının bilinçsizce tüketiminin bu bölgede had safaya ulaştığı gerçeği de çuvala sığmayacak yalın bir gerçektir.
Adrese dayalı nüfus kayıt sistemini esas alan 2011 yılı TÜİK verilerine göre belde ve köyler de hesaba katıldığında Çorlu’nun nüfusu 264.567 kişidir. Bu nüfusun 226.921 kişisi ilçe merkezinde, 37.646 kişisi belde ve köylerinde yaşamaktadır. Bu nüfus oranı ile Çorlu, Büyükşehir belediyelerine bağlı ilçe merkezleri göz ardı edildiğinde Türkiye’nin en büyük ilçesidir. Hatta Türkiye’nin orta ölçekli nüfusa sahip 77 ilinden büyük olduğunu da yeri gelmişken belirtmiş olalım.
Çorlu ulaşım ağlarının bir arada bulunduğu bir kavşak noktasında kurulmuştur. İstanbul’u Edirne’ye bağlayan TEM otoyolu ve D-100 ( E-5 ) devlet yolunun önemli bir kesimi ile, İstanbul’u Tekirdağ üzerinden Çanakkale’ye bağlayan D-110 devlet yolunun bir kısmı Çorlu sınırlarından geçmektedir. Civar yerleşimlerle de güçlü bağlantı yollarına sahiptir. Marmara Denizi’nde kısa bir kıyı bandına sahip Çorlu’ya ait bir liman yoksa da, Marmara Ereğilisi’nde bulunan Martaş ve Tekirdağ’da bulunan Akport liman işletmeleri uluslar arası statüye sahip ve ilçe merkezine yarım saat mesafede bulunmaktadırlar.
İstanbul’dan Edirne’ye, oradan da Avrupa’ya uzanan devlet demiryolunun bir kesimi Çorlu’dan geçmektedir. Yolcu taşımakta olduğu kadar, sanayi bölgelerinin ürünlerini Muratlı-Tekirdağ bağlantısı ile Tekirdağ’ın Akport limanına kadar ulaştırıyor olmasıyla da, bu demiryolu ağı önem taşımaktadır.
Çorlu’nun ulaşımdaki en büyük kazanımlarından birisi hiç şüphesiz Çorlu Uluslararası Hava Limanı’dır. Tarifeli ve tarifesiz iç ve dış hat uçuşlara açık hava limanı 1998 yılında sivil trafiğe açılmıştır. Hava limanı uluslar arası işleyen önemli bir kargo taşımacılığına da ev sahipliği yapmaktadır. Son yıllarda pilot yetiştiren çeşitli uçuş okullarının da ilgisiyle işlevselliğini perçinleyen Çorlu Hava Limanı, kent vizyonun da doğru bir konumlandırmayla Çorlu’ya çok daha fazla değer katmaya müsaittir.
Trakya’nın verimli ovalarının önemli bir bölümü üzerinde kurulu olan Çorlu’da halkın geçim kaynaklarının başında tarım ve hayvancılık bulunmaktadır. Çorlu-Çerkezköy-Lüleburgaz arasında 80’li yılların sonunda sanayi bölgesinin hızla gelişmesi bölgeyi cazibe merkezi yapmış, bölgedeki sanayi tesisleri yeni bir geçim kapısını aralamışlardır.
Öte yandan İstanbul’a yakınlığı, ulaşım ağındaki avantajlar, 80’li yılların sonundan itibaren bu bölgede hızla gelişen organize sanayi yatırımları Çorlu’nun dışarıdan önemli sayıda göç almasına ve hızlı büyümesine yol açmıştır. Bu durum kentin sosyo-ekonomik yapısına olumlu etki etse de, özellikle çevre ve kentsel hizmetler konularında sıkıntıları beraberinde getirmiştir.Örneğin; Ergene Nehri’ndeki kirliliğin önemli müsebbipleri arasında, ne yazık ki Çorlu-Çerkezköy arasında uzanan organize sanayi tesisleri baş aktör olarak görülmektedir. Tesislerin kontrolsüz yer altı sularının kullanmasının önüne bir türlü geçilemediği gibi, yer altı sularının sanayi tesislerinin atıklarıyla günden güne kirlendiği de sürekli dile getirilen uyarılar arasındadır.
Öte yandan parlak reklamlarla cilalanmış uydu kentler, modern siteler, birbiri ardına açılan A.V.M’ler şehrin belli kesimlerinde kendini ele verirken; çarpık büyüyen şehrin kenar mahalleleri bırakın kentsel dönüşümden nasiplerini almayı, bayındırlık hizmetlerine dair sıkıntılarıyla bu bütünlük içerisinde derin bir tezat oluşturmaktadır.
Çorlu, devlet ve özel sektör eliyle işletilen hastaneleri, medikal alanında hizmet veren pek çok işletmeye ev sahipliği yapıyor olmasıyla farklı bir şekilde çekim merkezi oluşturmaktadır.
Aynı şeyi alışveriş çeşitliliği ve kolaylıkları sunan A.V.M.leri, fabrikadan halka anlayışıyla halka ulaşan outlet mağzaları yönünden de söyleyebiliriz. Özellikle hafta sonları civar yerleşimlerden Çorlu’ya alışveriş için gelen kalabalıkları şehrin bildik kalabalığındaki kişilerden ayırt etmeniz bile mümkündür. Bu alışıldık kuralları içerisinde ekonominin kendi çarklarını Çorlu’da işlettiğinin bir göstergesidir.
Benzer bir durum eğitim alanında da kendisini göstermektedir. Namık Kemal Üniversitesi’ne bağlı Çorlu Mühendislik Fakültesi ve Çorlu Meslek Yüksekokulu günden güne şehri bir eğitim kenti havasına büründürmektedir. Üniversitenin akademik eğitimdeki gücünün önü açıklığı, şehrin vizyon yapıcıları tarafından ne yazık ki yeterince doğru okunamamaktadır. Eğitim kenti olmanın gereklerinden konaklama kolaylıkları öğrencilere yeterince yansımamakta, gençlerin en büyük ihtiyaçlarından olan kültür-sanat ayağı ağır adımlarla ilerlemektedir.
Öte yandan devlete veya özel eğitim kurumlarına ait kurslar pek çok kişinin yine eğitim ihtiyaçlarının peşinden Çorlu’ya gelmesine vesile olmaktadır.
Çorlu’nun Tarihi…
Çorlu’nun adı ile ilgili olarak kaynaklarda değişik ifadeler mevcuttur. Eski atlaslarda şehrin adı “Tzarylus”, “Tzurulum”, “Tzurule”, “Tschurla”, Tziraltum”, şeklinde geçmektedir. Bizans döneminde peyniri meşhur olduğu için “Peynir Kasabası” anlamında “Tribiton” adı verilmiş. Bazı eserlerde “Sirello” adına da rastlanmıştır. Çorlu’nun Türkler tarafından alınışı sırasında çok zorluk çekildiği ve çok insanın ölümü pahasına alınmış bir yer olduğu için “Zor” kelimesine benzetme yapılarak “Çor” dan geldiği ifade edilir.
Bölgede antik döneme ait buluntuların elde edilmiş olması bölge tarihini Maden devrine, Tunç Çağına kadar götürmektedir. Çorlu MÖ.. 1000 yıllarında Trako-Friglerin kurduğu koloni kentlerden biridir. Tarihin çeşitli dönemlerinde Frig-Yunan-Iskit-Pers-Makedonya-Roma ve Bizans’ın istilalarına uğramıştır. Zaman zaman İstanbul’u ele geçirmek üzere akınlar yapan Hun-Arap ve Peçenek akınlarına da maruz kalmış. Ayrıca Emeviler döneminde İstanbul’u ele geçirmek isteyen Müslüman Arap ordularının da istilalarına uğramıştır. Kısaca Trakya’nın yaşadığı bütün istila ve akınlarından etkilenmiştir.
Roma Döneminde Trakya’da “Cohors III. Lucensum” adını taşıyan bir askeri birliğin bulunduğu ve bu birliğin tamamen Trak savaşçılarından oluştuğu bilinmektedir. Romalılar savaşlarda Traklardan yararlanıyor ve onlara “Cohors” kıtalarında görev veriyorlardı. Cohors kelimesi Çorlu şehrinin adına son derece benzemektedir. Marmara Ereğlisi’nin doğusunda Kamaradere’de ortaya çıkarılan tarihi belge, Çorlu hakkında en eski ve kesin bilgileri vermektedir. Bölgede ortaya çıkarılan mezarın kitabesinde “burada iki defa (Çorlu) Tzoulos ifadesi olan Sisinis gömülüdür.” yazmaktadır.
O tarihlerde İstanbul’u Avrupa’ya bağlayan üç yolun en güvenilir ve işlek olanı Çorlu’dan geçiyordu. Birinci yol Sirkeciden başlar Küçükçekmece, Büyükçekmece, Silivri, M. Ereğlisi, Tekirdağ, İnecek, Malkara, Keşan ve İpsala’dan geçerek Avrupa’ya gidiyordu. Bu yol Ereğliye geldikten sonra bir kola daha ayrılır. Buda Ereğli’den sonra Çorlu, B. Karıştıran, Lüleburgaz, Babaeski Havsa ve Edirne’den geçerek Avrupa’ya giderdi. İkinci yol, yine Sirkeciden başlar, Yarımburgaz, Çatalca, Sinekli, Pınarhisar, Koyva’dan geçerek bugün Bulgaristan topraklarında kalmış olan Burgaia giderdi.Üçüncü yol, Rumeli Kavağından başlar Midye ve İğneada ‘ya uğradıktan sonra ikinci yolla Burgaida birleşirdi Çorlu’dan geçen yolda başka diğer yollar emin ve her zaman geçit veren yollar değildi. Çünkü bu yolların geçtiği yerler o zamanlar tamamen ulu ormanlarla kaplı idi. Çorlu’nun bulunduğu yerlerde ormanlıktı. Fakat diğerlerine nazaran daha emin olduğu için üzerinde Çorlu kasabası kurulmuştu. Çorlu kalesi bir öncü kale olarak kullanılmıştır. Çünkü esasen Silivri’den başlayarak Sinekli’den geçen ve Karadeniz’e uzanan kırkbeş km. uzunluğundaki Anastra surlarını Bizanslılar daha önce yapmıştı.
Osmanlı Döneminde Çorlu…
Osmanlı Padişahlarından Orhan Bey döneminde Rumeli’ye geçen Türkler Murat Hüdavendigar (I. Murat) döneminde Rumeli’de ilerlemeye başladılar. Yeni padişahın amacı Edirne’yi almaktı. Ama daha önce Bizans’tan gelecek bir tehlike ihtimaline karşı Çorlu ve Lüleburgaz’ı ele geçirdi. Çorlu ele geçirilmeden önce Bizans kumandanına kaleyi teslim etmesi için haber gönderildi. Kan dökülürse kumandanın cezalandırılacağı bildirildi.Fakat Bizans Kumandanı bunu kabul etmedi. Kale kuşatıldı. Kalede olanlarda savunma için hazırlıklarını tamamlamışlardı. Savaşın olağanca kuvvetiyle devam ettiği sırada kale kumandanı Yankobin gözünden yaralandı. bu sırada Osmanlı ordusunda bulaşıcı hastalık çıktı. Bir taraftan savaş bir taraftan da hastalık Osmanlı ordusuna çok zarar verdi. Kale saldırılara dayanamayarak teslim oldu. Çok sayıda insanın ölümüne sebep olan kale kumandanı esir edildikten sonra öldürüldü.
Osmanlılar yönetimi altına aldıkları her bölgeye Anadolu’dan Türk göçmenleri getirerek yerleştiriyorlardı. Çok iyi düşünülmüş bir iskan politikası ile bölge Türkleştiriliyor ve böylece o bölgenin elde tutulması ve savunulması sağlanıyordu. Çorlu fethedildikten sonra buraya Anadolu’dan Yörükler ve Tatarlar getirilerek yerleştirildi. Böylece şehrin Türkleşmesi sağlandı.
Fakat i. Murat Kosova Savaşı sırasında şehit olunca fırsattan istifade eden Bizanslılar şehre yeniden asker getirerek kaleyi tamir ettirdiler. Böylece kaleyi tekrar ele geçirmiş oldular. Yıldırım Beyazid padişah olur olmaz kaleyi tekrar zaptetti. İşte Çorlu’nun alınışı sırasında çok zorluk çekildiği ve çok insanın ölümü pahasına alınmış bir yer olduğu için bir rivayete göre Anadolu’da halk lisanında (Çor) kötü, zor, fena manalarına kullanıldığından “amma çor yer” denmiş, ondan sonra da Çorlu oldu denmektedir.
Fatih sultan Mehmed’in oğlu II. Beyazid babası kadar enerjik değildi. Devlet i işlerinden iyice elini çekmesi daha sağlığında ülkede bir taht kavgasına yol açtı.
Trabzon’da vali bulunan oğlu Yavuz Trabzon’dan alınarak Rumeli’de bir sancak merkezine gönderilmesi için babasına başvurmuş, fakat cevabı beklemeden Rumeli’ye geçmek üzere Kefe’ye hareket etmişti. Babasının padişahlıktan çekilip yerine küçük oğlunu padişah bırakacağı haberi Yavuz’a geldiği zaman Kırım’da 10 bin kişilik ordu toplayarak İstanbul’a doğru yürümeye başladı.
II. Beyazid hazırladığı bir ordu ile oğluna karşı hareket etti. İki ordu Çorlu’nun çok yakınlarında Ulaş köyü ile Karıştıran arasında karşılaştı. (13 Ağustos 1511) Yavuz babasının ordusuna yenilerek Filibe taraflarına çekildi. Fakat ordu İstanbul’a dönünce isyan çıkardı. Yavuz’u başlarında padişah olarak görmek istediklerini söyledi. Bunun üzerine Beyazid oğlunu İstanbul’a çağırarak padişahlığı teslim etti. Başarılı olması için hayır dua ederek ömrünün son günlerini Dimetoka’da geçirmek üzere yola çıktı. Oğluyla savaştığı Ulaş’ta konakladıkları gece 26 Mayıs 1512 tarihinde öldü.
Ne garip bir tesadüftür ki Yavuz Sultan Selim’ de İstanbul’ dan Edirne’ye giderken babasıyla savaştığı yerde Ulaş yakınlarında 1521 yılında yakalandığı şirpençe hastalığından ölmüştür. Eylül 1676’da ise Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmet Paşa Çorlu ile Karıştıran arasındaki Karabiber çiftliğinde vefat etmiştir.
Çorlu 18. yüzyılda Kırım’dan uzaklaştırılan Hanzadelerin ve Girayların sürgün yeri olmuştur.
1830 yılında Rumeli Beylerbeyliği kaldırılıp Edirne vilayeti kurulunca Çorlu bu vilayetin Tekirdağ sancağına bağlı bir kazası haline getirildi. 1870 de vilayetler örgütünün ıslahı sırasında durumunu olduğu gibi korudu 93 harbinde geçici olarak Rusların eline düştü.
Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Çorlu…
Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nin sekizinci cildinde Çorlu’dan şöyle bahsetmektedir. Banisi Yankobin Madyandır derler. İlk fatihi 720 tarihinde Edime Fatihi Hüdavendigar Gazidir (I. Murat) derler. Kendileri kalasını yerle bir edip gittikten ve kendileri Kosova’da şehit olduktan sonra düşman yeniden tamir edip geri almıştır. Bundan sonra Yıldırım Beyazıt han fethederek bütün kaleyi tamamen yıkmıştır. O zamanını eserleri hala Çorlu’nun kenarında vardır. Bundan sonra da Fatih Sultan Mehmet Han fethetmiş ve Edirne vilayetinin yüz elli akçelik şerif kazası olmuştur.
Üç bin kiremitli evi on beş Müslüman mahallesi, on beş hane de Müslüman olmayanlar vardır. İslam mahalleleri; Arabacıbaşı mahallesi, Muslihiddin Efendi Mahallesi, Keçecizade Mahallesi, Abbazzade Mahallesi, Hisar Mahallesi, Karacaahmet Sultan Mahallesi, Burhanzade Mahallesi, Elhaç Gani Mahallesi, Mustafa Efendi Mahallesi, Odunpazarı Mahallesi meşhur mahallelerdir. Her mahallede mescit vardır amma cuma namazı kılınan yalnız üç camisi vardır. Arabaabaşı camii kiremitlidir. Eski camii kurşunsuzdur imareti vardır. İmaret camii Sultan Süleyman hanındır. Bu caminin kapısı üzerinde şöyle yazılıdır. “Şeyh Süleyman Sahib-el-hayrat Fikir gerdem kikuyemeş tarih Hafif-i gayb güft tarihin Kıldı bu cami-i şerifi bina Küned en vakit in sade peyda Kad bana mabaden lihubbi Huda Sene 928”.
Hanlardan bahsederken de şunları saymaktadır. On sekiz hanı vardır. Haftada iki kere pazar kurulduğu için ticaret merkezi halindedir. Dört hanı tamamen kurşunludur. Çarşı başında Ahmet Efendi Hanı, Akçakolukoğlu Han, Osmandede Hanı, Davutzade Hanı, Hidayetullah Çelebi Hanı, Katır Nalbandı Mustafa paşa Hanı,Kızılbaşzade Hanı, Hüsnü Dede Hanı meşhur hanlardır.
Daya Hazinesi mezarlık olarak kullanılmıştır. Burada iki önemli mezar bulunur. Birisi caminin güney doğusunda (kıble yönünde) H.1194 tarihlidir. Mezar bir sanduka şeklinde olup baş taşı kitabelidir. Mezar mermerden yapılmıştır. Sandukanın bütün cephelerinde hafif rölyefli (kabartma) bitki motifleri ve büyük rozetler görülür.
Balkan Savaşları’ndan Cumhuriyete Çorlu…
1912-1913 Balkan savaşlarının 1. devresinde Osmanlı Doğu Ordusu Komutanlığı Karargahı Çorlu’da idi. II. Balkan savaşında Bulgarların Edirne’yi ele geçirip .Babaeski ve Lüleburgaz’a doğru ilerledikleri haberi Çorlu’da duyulunca halk paniğe kapılmıştı. Bulgarların zulmünden kurtulmak için Edirne vilayetinin halkı evlerini barklarını bırakarak İstanbul’a kaçmaya çalışıyorlardı. Karayolundan İstanbul’a kaçan halk Çorlu’ da kafileler halinde geçiyor, Çorlu halkını da korkutuyor ve yakın zamanda aynı akıbete uğrayacaklarından eşyalarını toplamaya başlamışlardı.
Bulgar ordusunun Çorlu yakınlarındaki Marmaracık köyü yakınlarına geldiği haberi duyulunca Çorlu’daki Türk ahalisinin hepsi bir günde evlerini terk ederek arabası olan arabasıyla, olmayan yaya olarak yola düşmüşler. Silivri’ye kadar giden Çorlulular oradan vapurlara binerek Üsküdar’a varmışlardır.
Dokuz ay vatan hasreti çeken Trakyalılar Edirne vilayetinin Meriç nehrine kadar olan kısmının II. Balkan muharebesi sırasında geri alınmasından sonra tekrar vatanlarına döndüler. Ne yazık ki evlerinin yerlerinde kırık kiremit parçalarından başka bir şey bulamadılar. Çorlu’da Türk mahalleleri tamamen yıkılmış, bir harabeye dönmüştü. Bu evleri yağma eden ve sonra da yakıp yıkan yerli Ermeni ve Rumlardı. Bulgarlar çekilince onlar gene Çorlu’da kalmışlardu. Sanki hiç bir şey olmamış gibi rahat rahat yaşıyorlardı. Şehirlerine dönen Çorlulular hiçbir şey demeden yine onlarla el ele vermişler Çorlu’yu eski haline getirmeye çalışmışlardır.
Balkan savaşlarının etkisi daha geçmeden I. Dünya Savaşı çıktı. Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesiyle eli silah tutanlar cepheye koşmuş uzun harp 4 yıl sürmüştür. Sonunda müttefiklerimiz ile birlikte mağlup olduk.
Mondros Ateşkes Antlaşması 30 Ekim 1918′ de imzalandı. Düşmanlar yurdumuzu işgal etmeye başlamışlardı. Paris Konferansında İngiltere’nin desteği ile Batı Anadolu’ya ve Trakya’yı ele geçirme hakkını elde etti. İstanbul’un müttefikler tarafından işgalinden sonra Trakya’nın da Yunanlılar tarafından işgal edileceği söylentileri dolaşmaya başladı. Ege bölgesinde olduğu gibi Yunanlıların Trakya’yı da işgale kalkışacakları anlaşılıyordu.
Bu durum karşısında Trakya halkının Türk ahalisi büyük bir heyecan içindeydi. Kasabalarda toplantılar yapılıyor, teşkilatlar kuruluyordu. Trakya teşkilatının başında Cafer Tayyar Paşa vardı. Genel harbin sonunda askerlerimiz terhis edildiğinden pek az asker vardı. Bunların büyük bir kısmı Meriç boyunda Yunan hududuna sevk edilmişti.
20 Temmuz 1920 Salı sabahı Yunanlılar Marmara Denizi sahilinde Ereğli’den karaya çıkarak Trakya’yı işgale başlamışlardı. Aynı zamanda Tekirdağ’dan da karaya çıkmışlar iki koldan Trakya’yı işgale başlamışlardı. Bu haber Çorlu’da bomba tesiri yapmış Çorlu halkı ne yapacağını şaşırmış esnafın bir kısmı dükkanlarını açmış sonucu bekliyorlardı. Aynı gün Yunan Generali Zımbrakis komutasındaki Yunan askerleri şehre girerek belediye önüne geldiler. Papazın başkanlığında kalabalık bir Rum topluluğu belediye binasını teslim aldı. İndirilen Türk Bayrağı’nın yerine Yunan bayrağı çekildi. 21 Temmuz sabahı Çorlu’da bulunan Yunan kuvvetleri Karıştıran istikametinde yürüyüşüne devam etti.
Yunan işgalinden önceki günlerde Trakya’da (Trakya Paşeli Müdafa-i Hukuk Cemiyeti) kurulmuş ve teşkilat çalışmaya başlamıştı. Kısmi seferberlik ilan edilmiş ve bu teşkilatın başına Birinci kolordu komutanı Albay Cafer TAYYAR Bey geçmişti. Çorlu’nun işgalinden 20 gün sonra 30 Ağustos 1920 tarihinde Türkler için ölüm fermanı anlamına gelen Sevr Antlaşması yapılmış, antlaşmanın imzalanmasından sonra Yunanlılar Çorlu’ da askeri idareyi sivil idareye teslim etmişlerdi. Çorlu’nun 15 Ağustos 1920 günü sivil idareye devredilmesi Muhiddin Tuna’nın “Geçmişten Bugün” adlı, eserinde bir hatıra olarak şöyle bahsedilmektedir:
“Sabahın erken saatlerinde Çorlu’da hummalı bir faaliyet başlamıştı. Saat dokuz sıralarında Rum kilisesi (Gazi okulu yerinde idi) önünden hükümet konağına (Şimdiki belediye iş merkezinin olduğu yer) kadar olan caddeye birbirine yirmişer metre mesafe ile karşılıklı silahlarına süngü takılmış asker dizilmişti.
Saat onda kilisede bir merasim yapıldı. Bu merasime başta papazlar olmak üzere yerli Rumlar, Ermenilerin ileri gelenleri ile pek az Türk katılmıştı. Türkler de zorla götürülmüştü. Bunların içinde Çorlu Müftüsü de vardı. Merasimden sonra kiliseden çıkıldı. Arkalarına yerli Rumlar ve Ermeniler de katılarak kalabalık kafile halinde askerler arasından geçerek Hükümet Konağı’na gelindi.
Bu gün Çorlu’ya yeni bir kaymakam tayin edilecekti. Bu kaymakam aslen Çorlulu Trosolos’un damadı Avukat Ispiridis idi. Bu genç bir avukattı. O günkü merasime hazırlıklı olmak ve bayrak çekmek için senelerce Türk bayrağı çekilmiş olan bayrak direği hazırlanmıştı. Gölcük meydanı Rum, Ermeni ve diğer azınlıklarla dolmuştu. Herkes merasimin başlamasını bekliyordu. Nihayet saat on iki sıralarında merasim başladı.
Avukat Ispiridis Rumca kısa bir nutuk söyledi. Buna müteakip Hükümet Konağı’na bayrak çekme merasimi başladı.Despot dua ediyor, bayrakta ağır ağır direğe çekiliyordu. Henüz direğin sonuna gelmeden direk sallandı. Kökünden kırıldı ve devrildi. Yunan Bayrağı yere düştü. Bunu uğursuzluk sayanlar da vardı. Direk uzun seneler Çorlu’ya hükümet binalığı yapmış olan bu binada Türk Bayrağı’nı taşımış, bugün Yunan Bayrağı’nı taşımak istememişti. Derhal yerden birkaç kişi Yunan Bayrağını aldı. Bu defa bir direk gelmesi beklendi. Alelacele bir marangoza yaptırılan direk geldi. Bu suretle bayrağın çekilmesi 1 saat gecikmiş oldu. Direğin kırılışı maneviyatlar bozduğundan, merasimde heyecan kalmamıştı. Saat on üç sıralarında merasim nihayet buldu. Herkes dağıldı, idare artık sivillere terk edilmişti.
Avukat Ispurudus kaymakam, Karapapaida belediye reisi olmuştu. O güne kadar Çorlu’ya İstanbul gazeteleri geliyordu. Onları okuyorduk. O günden sonra Çorlu’ya İstanbul gazeteleri sokulmadı.”
Ağustos 1921’de Sakarya Meydan muharebesinin kazanılması Yunanlılarda endişeye sebep oldu. Çorlu’da bulunan askerlik çağına gelmiş Rum gençleri askere alındı. 26 Ağustos 1922 sabahı Büyük Taarruzun başlaması, dört gün zarfında Yunan Ordusu’nun yenilgiye uğraması üzerine Türk süvarileri 9 Eylül’de İzmir’e girdiler.
Öte yandan kuzeye Eskişehir-Bursa yönüne ilerleyen Türk birlikleri sayesinde Hıristiyan halkı, gemilerle kayıklarla Ereğli ve Tekirdağ’a çıkmışlardı. Ereğli’ye çıkanlar Çorlu’ya gelmişlerdi. Çorlu üzerinden Yunanistan’a kaçıyorlardı. Bu kaçış sırasında şehir yağmalanmıştı.
Diğer taraftan kasabanın ileri gelenleri birer birer toplanarak jandarma karakoluna götürülüyor, bu toplanan insanlar trenle Dedeağaç’a oradan Trakya’nın diğer yerlerinde toplananlarla birlikte Milos adasına sevk edildiler. Vatandaşlarımızın Milos adasına götürülmesinden 1 hafta sonra 3 Ekim 1922 günü Mudanya’da ateşkes görüşmeleri başladı.
11 Ekim 1922’de Ateşkes Antlaşması imzalandı. Ateşkese göre 14-15 Ekim gecesinden başlayarak silahlı çatışmalar duracaktı.Yunanlılar, Doğu Trakya’yı hemen boşaltacaklar ve T.B.M.M. hükümetinin yönetimine teslim edeceklerdi. Trakya’yı Yunanlılardan müttefik kıtaları teslim alacaklar Türk Ordusu ile Yunanlılar arasında tampon görevi yapacaklardı. Trakya’yı Yunanlılardan teslim almaya İtalyanlar, Silivri, Vize, Saray, Çorlu, Fransızlar, Edirne, Lüleburgaz, Kırklareli, İngilizler; Uzunköprü, Tekirdağ, Keşan bölgelerinde hareket edecekti.
15 Ekim 1922′ de Çorlu’ya gelen İtalyan kıtaları şehre geldiklerinde yakılıp yıkılmış harabe bir manzarayla karşılaştılar. Bir gün sonra, Çorlu’da idare Yunanlılardan alınarak Türk Hükümeti muvakkaten kuruldu. Abidin Efendi kaymakam tayin edilerek Mudanya Ateşkes Antlaşması gereğince İtalyanlar 1 Kasım 1922 tarihine kadar Çorlu’da kaldılar. 1 Kasım 1922’de İstanbul istikametinden trenle gelen Türk heyeti ve askerleri şehri teslim almışlardı.
Çorlu halen II. Dünya savaşından beri savunma bakımından önemli bir garnizon olma özelliğini devam ettirmektedir.
İdari Yapı…
Çorlu’ya bağlı 5 belde merkezi bulunmaktadır:
Çorlu’ya bağlı köyler ise şunlardır: